Koronavirüs Toparlanması – İhtiyacımız Olan Yeni İktisadi Düşünce

| 6 min read

Uluslararası Para Fonu (International Monetary Fund/IMF) koronavirüs kaynaklı ekonomik krizi “Büyük Tecrit (Great Lockdown)” olarak adlandırıyor. Bu ifade 1920’lerin Büyük Buhran’ını ve 2007-08 yıllarındaki Küresel Ekonomik Krizi (Great Recession) anımsatıyor. Ancak mevcut krizi Büyük Tecrit olarak adlandırırken dilsel tutarlılığı korumak cazip gelse de, bu ifade yanıltıcıdır.

Kaynak: Adobe/jakkaje8082

Büyük Tecrit, mevcut ekonomik bunalımın temel nedeninin pandeminin olumsuz etkisi olduğunu göstermektedir. Ancak ekonomik sıkıntının derecesi sadece koronavirüse atfedilemez.

Rekor düzeyde işsizlik oranları ve ekonomik büyümedeki çarpıcı düşüş, 1980’lerden bu yana dünyaya hakim olan ekonomi paradigmasının teşvik ettiği politika seçimlerinin doğrudan sonuçlarıdır – ki bu, serbest piyasaların ekonomik yaşamlarımızı düzenlemenin en iyi yolu olduğunu söylüyor. Finans sektörünün çıkarlarını teşvik etti, yatırımı caydırdı ve kamu sektörünün pandemiyle başa çıkma kapasitesini zayıflattı.

Önümüzdeki koronavirüs iyileşmesi, toplumun refahını bireysel başarının üzerine koyan ve ekonominin değer verdiği ve finansal olarak ödüllendirdiği şeye temel olarak meydan okuyan yeni bir iktisadi düşünce şekli gerektirir.

Bugünün ekonomi politikalarının kökleri, 1990’larda ortaya çıkan çıkan 1980’lerin düşüncesidir. Kısa vadede ekonominin piyasanın kusurlarıyla ile karakterize olduğu fikrine dayanır. Ekonomideki gelir, harcama ve üretim seviyeleri beklenmedik bir şekilde değiştiği ve birçok işçi aniden işten çıkarıldığı için dışsal şoklar – küresel bir pandemi gibi – ortaya çıkarsa, bu kusurlar krizlere yol açabilir.

Ancak bu paradigma, bu tür kusurların geçici hükümet müdahaleleriyle kolayca çözülebileceğine inanmaktadır. İnsanların çoğunlukla ekonominin matematiksel bir modelini temel alarak “rasyonel” kararlar aldıklarını varsayar – bu nedenle sınırlı hükümet harcaması ve faiz oranı müdahalesi piyasayı normale döndürebilir. Uzun vadede bu, çalışmak isteyen tüm insanların yeniden iş bulabildikleri sağlıklı bir denge ile sonuçlanır.

Bu fikirler ana akım iktisadın yapı taşlarıdır ve 1980’lerden beri kapitalist ülkelerde ekonomi politikası üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olmuştur. Enflasyonun kontrol altına alınması onlarca yıldır ekonomi politikasının en önemli önceliği haline gelmiştir. Bu, politikanın sosyal adalet ve sürdürülebilirlik ile ilgiligi tartışmasız daha önemli olan diğer hedeflerinden önce gelir.

Ana akım iktisat, uzun vadede aşırı hükümet harcamalarının sağlık, eğitim veya yenilenebilir enerji gibi uzun vadeli projelere yarardan çok zarar verdiğine inanıyor. Bunun nedeni, uzun vadeli işsizlik ve GSYİH seviyeleri üzerinde hiçbir etkisi olmaması, bunun yerine enflasyona yol açmasıdır.

Kriz çözülmedi

Bu baskın paradigma hükümetlerin sadece “anormal zamanlarda” – örneğin; küresel mali krizi takip etmek ve şimdi, koronavirüs pandemisi sırasında – müdahale etmesini gerektirir. Salgına tepki olarak, politika yapıcılar daha yüksek devlet harcamaları, rekor seviyede düşük faiz oranları ve parasal genişleme (quantitative easing) programları yoluyla büyük ölçekli varlık alımları yoluyla ekonomiye milyarlarca dolar enjekte etti.

Ancak son on yılda elde edilen deneyimlere dayanarak, ekonomik krizlerin gerçekten anormal olduğunu söylemek zor. Ait olduğum ekonomiye bir yaklaşım olan heterodoks ekonomi, ekonomik krizlerin kapitalizmin tabiatında var olan bir özellik olduğunu söylüyor.

Hakim paradigma Küresel Ekonomik Kriz’den sağ çıktı. Bazı hükümet harcamalarının krizden sonra ekonomiyi canlandırmasına izin verildi. Ancak daha sonra, 2010 yılında bunun yerini toplum üzerinde yıkıcı bir etkisi olan on yıllık kemer sıkma politikası aldı. Örneğin, İngiltere’de yıllarca süren yetersiz fonlama, NHS’nin (Ulusal Sağlık Sistemi) salgın yönetimiyle güçlükle baş edebilmesine neden oldu.

Yıllarca devam eden kamu harcamaları kesintileri, koronavirüsten önce geldi. Ink Drop / Shutterstock.com

2007’deki Küresel Ekonomik Kriz gibi, koronavirüs pandemisi de krizlere yol açan gelişmiş ekonomilerimizin çelişkilerini ortaya çıkardı; özel sektör borçluluğu, sürekli gelir ve refah eşitsizlikleri, işgücü piyasasının emniyetsiz istihdam biçimlerine bağlılığı, kontrol pazarının sınırlı olduğu oligopollerin yaygınlığı – koronavirüs ekonomik sorunlarımızın temel nedeni değildir, sadece katalizörüdür.

Ancak, pandeminin yeni bir iktisadi düşünme tarzını ortaya çıkarıp çıkarmayacağı hala belirsizliğini koruyor. Görünüşe göre koronavirüs, ekonominin kendi yapısı ve işleyişi ile alakası olmayan bir “dış şoktan” kaynaklanan krizlerin ana akım tanımına uymaktadır.

Ancak bu krizi bu kadar şiddetli kılan temel etmenler – eşitsizlik, emniyetsiz istihdam, pazar yoğunluğu gibi – ekonomik düşünce ve politikaya yaygın yaklaşımın doğrudan sonuçlarıdır. Kalıcı üretkenlik sorunları, düşük büyüme oranları, çözülmeyen ırksal eşitsizlikler ve yüksek gelirli ülkelerin büyük çoğunluğundaki artan refah eşitsizliklerinde görülen 2007 yılındaki Küresel Ekonomik Krizi takip eden ağır ilerleyen iyileşme, baskın ekonomik paradigmanın etkisizliğinin bir kanıtıdır.

Eşsiz fırsat

Ekonomi politikasının önceliklerini ve bunların temelini oluşturan düşünceyi temelden yeniden düşünmek için eşsiz bir fırsatla karşı karşıyayız. Salgına verilen yanıtlar hükümetlerin sağlık, eğitim ve araştırmaya yatırım yapma imkanına sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca işçileri ve küçük işletmeleri destekleme imkanına da sahipler. Bu politikalar, birçok kişinin özel harcama düzeylerini artıran ve ekonomik faaliyeti destekleyen finansal güvenliği sağlamalarına yardımcı olur.

Heteredoks iktisatçılar uzun süredir bu noktaları vurgulamaktadır. Kamu yatırım projelerine ve kamu hizmetlerine daha fazla devlet harcaması ve piyasa faaliyetlerinin toplumu nasıl etkilediğine ilişkin daha fazla gözetim, ileriye yönelik odak noktası olmalıdır.

Pandeminin ardından yeniden daha iyi ekonomiler oluşturmak için sosyal ve çevresel refahı özel kardan önde tutmalıyız. Bu nedenle, ekonomi düzeldikçe, daha yüksek devlet harcamalarının nasıl finanse edilmesi gerektiğine yönelik tartışmaların ekonomi politikasının “başka bir alternatif yok” görüşünün ötesine geçmesi son derece önemlidir. Kamu borcu, vergilendirme, yeşil para politikası ve enflasyon yönetimine yönelik farklı yaklaşımları ciddiye almalıdırlar.The Conversation

Hanna Szymborska, Birmingham City Üniversitesi’nde (Birmingham City University) Kıdemli Ekonomi Eğitmenidir.

Bu makale The Conversation’dan alınıp Creative Commons lisansı altında yeniden yayınlanmıştır. Orijinal makaleyi buradan okuyabilirsiniz.

Daha fazlası için:
Bitcoin Topluluğu Soruyor: ‘1971’de Ne Oldu?’ Yanıt 2020’leri Şekillendirebilir