Cumhuriyetin 2. Yüzyılı

Erkan Öz
| 3 min read

Bu büyük günü, Atamızın bizlere gösterdiği yolda, onun açtığı ufukta, onun verdiği ilhamla kutluyor; Cumhuriyetimizin 100. yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve bu topraklar için canını feda eden tüm şehitlerimizi minnet, şükran ve rahmetle anıyoruz.

Görsel CryptoNews tarafından AI kullanılarak oluşturulmuştur.

Yaklaşık 300 yıl kadar önce büyük bir üretim biçimi değişimi yaşadık. ‘Feodal Ekonomi’ yerini ‘Para ve Sanayi Ekonomisi’ne bıraktı. Hayat, toprağa bağlı köylülük üzerine bina edilmiş feodal sosyal ilişkilerden, fabrikalarda çalışan işçiler temelinde oluşan, parasal toplumsal yapılanmaya geçti. Yaşanan bu tarihi değişime ‘Sanayi Devrimi’ adı verilir. İngiltere’de ortaya çıkan sanayileşme, önce Avrupa’ya, oradan ABD’ye ve 20. Yüzyıl başlarında Japonya ve Sovyet Rusya’ya yayıldı.

Biz ise Türkiye olarak Sanayi Devrimi’ni kaçırdık. Ne kadar basit bir cümle değil mi? Oysa endüstrileşmeyi ıskalamak 100 yıllarca süren büyük felaketlere yol açtı. Cihan imparatorluğu Osmanlı yıkıldı. Milyonlarca insanımız savaşlarda ve soykırımlarda öldürüldü. Kendine has eski medeniyetimiz çöktü. Bilimsel çalışmalarımız tamamen durdu. Neredeyse ana vatanı tamamen kaybediyorduk.

Cumhuriyet işte bu yok olma tehdidine karşı verilmiş bir tepki, bir yeniden diriliş hareketiydi. Türkiye’yi ‘Çağdaş Uygarlık Seviyesine Çıkarma’yı amaçlıyordu. ‘Çağdaş Uygarlık’ 100 yıl önce Cumhuriyet kurulduğunda ‘Sanayi Uygarlığı’ydı. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyet kadroları, sanayileşme için zemini hazır hale getirecek bir sürü reform ve devrim gerçekleştirdi. Ayrıca modernleşmenin temelini oluşturacak kurumlar oluşturuldu. Aslında halk, pek azı hariç, reformların ve yeni kurumların büyük çoğunluğunu benimsedi. Ancak buna rağmen istenilen düzeyde bir sanayileşme hala gerçekleşmedi.

Normalde bir ülke 30-40 yıl içinde endüstrileşebilir ve sanayi üretimini büyük boyutlara ulaştırabilir. Bizde ise emperyalizmin dış müdahaleleri, insanlarımızın kurallı yaşama pek yatkın olmayan doğası, bazı yöneticilerin basiretsizliği vb faktörler nedeni ile ‘Sanayi Devrimi’ Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız şu günlerde hala tamamlanabilmiş değil.

Cumhuriyetin erken yıllarında başlatılan ilk fabrikalaşma atağı, önce 1929 Büyük Buhranı, sonra da 2. Dünya Savaşı’na takıldı. Bu olaylar tarihe en ağır ekonomik kriz ve en büyük savaş olarak geçecekti. Savaştan galip çıkan Sovyet Rusya ülkemizden toprak talebinde bulununca bu defa Cumhuriyetin daha yeni kurtulmaya çalıştığı emperyalist kontrol tekrar kendini gösterdi. 1940’ların Sonu 50’lerin başında hemen her görüşten önemli yönetici ve siyasetçiler gizli ya da açık şekilde Amerikan himayesini benimsedi. ABD’nin Türkiye gibi ülkeler için biçtiği rol ise endüstrileşme değil tarımsal üretimde kalmaktı. İnsanımız da Osmanlı’da ilk sanayi denemelerinin yapıldığı çok eski tarihlerden bu yana sıkı kurallara ve ağır çalışmaya dayalı fabrika yaşamı yerine, küçük boyutlarda tarımla veya esnaflıkla uğraşmayı tercih ediyordu.

Böylece 10 yıllar geldi geçti. Biz oyalanırken Tayvan ve Güney Kore gibi Türkiye’den çok sonra yola çıkan bazı küçük ülkeler dahi sanayileşmeyi başardı. Şimdi Çin, Meksika, Polonya ve Hindistan gibi hem toprak hem de nüfus olarak çok çok daha büyük olan ülkeler endüstrileşme alanında hızla ilerliyor. Hatta Çin artık dünyanın sınai üretim merkezi haline geldi.

Öte yandan, endüstrileşmeyi ve demokrasiyi henüz tam olarak gerçekleştiremese de, Cumhuriyetin bu yolda attığı adımlar, hayata geçirdiği kurumsal ve kültürel devrimler çok çok kıymetli. Bu adamları atamayan toplumların özellikle Afrika ya da Orta Doğu’da çektiği acıları hala görüyoruz. Açlık, sefalet, hastalık, savaş ve hatta soykırımlar yaşamaya devam ediyorlar.

Sanayi Devrimi bir üretim biçimi değişimiydi. Feodal ekonomiden, para ve sanayi ekonomisine yani ‘Kapitalizm’e geçilmişti. Sanayi Devrimi’nden 300 yıl, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren ise 100 yıl geçmişken şimdi yeniden bir üretim biçimi değişimi daha yaşıyoruz. ‘Sanayi Ekonomisi’ bu defa yerini ‘Bilgi Ekonomisi’ne bırakıyor. Kritik soru şu: Bu treni de kaçıracak mıyız?

Bu yeni tren eskisine de benzemiyor. Adeta büyük hızla hareket eden bir mermi tren. Şundan emin olabilirsiniz ki, gündelik kavgalarla birbirimizi yiyerek yazılım, blokchain, yapay zeka, robotik, yenilenebilir enerji, genetik, uzay çalışmaları, organik tarım vb alanlarda ilerleyemez ve demokrasimizin eksiklerini gideremezsek, ‘Bilgi Ekonomisi’ devrimini de ıskalarız. O zaman da bugün uzaktan şahit olup ‘ah vah!’ ettiğimiz felaketler, bizim başımıza da gelir. Cumhuriyetimiz 2. Yüzyılı’nda aklımızı başımıza almamız dileğiyle…


İlginizi çekebilir: